KONSER ARŞİVİ: Liam Gallagher - 14 Ağustos 2018

BLUR: Wembley Stadyumu Konseri


Uyarı: Bu yazı çok fazla sevgi seli barındıracaktır. Birkaç paragraf atlayıp sadece konser günü olanları okuyabilirsiniz. 

8 yıl sonra hiç ses vermemişken bir anda yeni albümle geri dönmek blur'e yakışırdı. Yıllardır bu dönüşü bekliyordum çünkü grup üyeleri hiçbir zaman bu olasılığa kapılarını kapamamıştı. Ve ne kadar ayrı işler yapsalar da birbirlerine ve blur'e duydukları saygıyı hep hissettirmişlerdi.

Ömrümün yarısını odamda küçük bir ekranın karşısında tüm blur konserlerinin bulabildiğim tüm kayıtlarını izleyerek ve hatta Damon Albarn'ın sahnede attığı adımı ezberleyerek geçirdim. Kulağa hiç sağlıklı gelmediğinin farkındayım zira bir şeyi çok sevmek meselesi o kadar da akıllıca değil zaten. Öyle ki bu sevgimi bilen arkadaşlarımdan biri yıllar önce Facebook kullandığımız zamanlar - geçmiş yılları böyle tanımladığıma inanamıyorum - bana upuzun bir link göndermişti. O linke baktığımda onlarca farklı blur konser kaydı görmüştüm. Senin gibi biri hazırlamış bunu demişti arkadaşım, ki haklıydı ve o kayıtların hepsini günlere bölerek izlemiştim.

2016 senesinde o sıra son çıkan blur albümü olan "The Magic Whip"in yakın dönem belgeselini İF Bağımsız Film Festivali'nde İstiklal Caddesin'ndeki Fitaş Sineması'ında izlemiştim. Bunun da yıllar sonra hayatımda olumlu anlamda çok farklı bir dönüşü olmuştu. Ama filmi izlediğim güne dönersek eğer, içeriğinde albüm hazırlık süreci ve aralarda da konser görüntüleri iddiasız ama meraklısına bir müzik belgeseliydi. En fazla on kişiyle izlediğim salonda ayaklarımı yavaşça yere vura vura ama içimden şarkıları bağırarak eşlik ettiğim o an konser günü tekrar kendini hatırlattı.

Şimdi gelelim asıl meselemize. Konser 8 Temmuz günü gerçekleşen Londra'nın meşhur Wembley Stadyumu'ndaydı. İlk olarak tek gün açıklanan stadyum konserine kısa süre sonra bir gün daha eklendi. Çok büyük bir geri dönüş. Bu geri dönüşe hazırlık olarak da stadyum konseri öncesi belli başlı mekanlarda ve festivallerde de sahneye çıktılar. Ki bir stadyum konseri öncesi pek çok grup yeni şarkılarına ve tekrar bir arada olmanın getirdiği durumlara bu şekilde ısınarak hazırlanır.


Wembley Stadyumu yaklaşık 90 bin kişilik kapasitesiyle benim bugüne kadar dahil olduğum en kalabalık konser oldu. Saha içi biletlerimizle kapı açılışından biraz önce stadyum çevresindeki yerimizi almıştık. Önce doğru kapıyı bulmak için kısa bir tur ve ardından sahaya giriş yapmadan önce merch standlarında beklemek. Bu kısma kişisel ve gereksiz gibi bir parantez açıyorum. Üç farklı merch standı gezdim ve tek istediğim olan mavi beyaz kenarında blur yazılı fermuarlı üstten almaktı. Yalnız tüm stadyumla aynı istekte olduğumu bilemezdim. Sadece o ürün tüm standlarda tükenmişti. Hatta bir sırada iki sıra önümdeki kız gözlerimin önünde sonuncusunu aldı. Merch ürünlerine düşkün olanlar benimle bir dakikalık yasa lütfen. Normal denebilecek ürünlerin haricinde not etmek istediğim birkaç ürün var. Biri albüme adını veren Darren'ın albüm kapağındaki görselinin maskesi. Biri blur atkısı ve bir diğeri de üzerinde blur yazan futbol topları. (Konser gününden önce instagram hesaplarından yıllar önce Damon Albarn'ın bir sebepten o sahada top koşturduğu ve hatta gol attığı görüntüleri paylaştıkları notuyla.) Bu standların üzerinde "more blur rabbish" yazdığını da ekleyeyim.


Sahaya girdiğimiz anda stadyumun büyüklüğü insanın aklını karıştıracak boyuttaydı. Bir süre gerçeklik algımın gittiğini söyleyebilirim. Konserden önce ön gruplardan özellikle Sleaford Mods'u merakla beklediğim için mümkün olan en ön taraflara doğru geçtik. Saha içinin ön kısmı ayrı bir kategoride satışa çıktığı için genel alan bölümünde olabildiğince öndeydik demek daha doğru olur. Ön grupları beklerken bize eşlik eden Dj'ler Steve Davis ve John Doran konser boyunca enerjiyi hep yüksek tutmayı başardılar. Sahneye ilk çıkan isim olan Jockstrap biz alanda yerimizi alana kadar sahneden indiğinden maalesef izleyemedik.

Daha sonra sahneyi Sleaford Mods aldı ve bir saate yakın sahnede kaldılar. Kendilerini canlı izlemeyi çok istediğimi baştan söyleyeyim. Buna rağmen bir saatlik performansın gayet yeterli olduğunu düşünüyorum. Bu kadar güldüğüm bir konser performansı da bir daha zor denk gelir sanırım. Nedeni ise Jason Williamson şarkılarını söylerken -hatta derdini anlatırken demek daha doğru- Andrew Fearn'ın yanında tüm performans boyunca sadece dans etmesi. Daha önce de başka performanslarını Youtube'dan izlediğim için sürpriz olmadı ama canlı görmek bir başka keyifti. Jason Williamson da tüm mimikleri ve tepkileriyle dikkatleri çekiyordu elbette.

Son olarak Self Esteem sahnedeki yerini aldı. Kendilerinin adını duysam da pek hakim olmadığımı söyleyeyim. Enerjileri ve sahnede olmaktan aldıkları keyif gözle görülüyordu. Kıyafetlerindeki renk uyumuyla beyazlar içinde göze gayet hoş gözüküyorlardı. Şarkılarını söylerken yer yer izleyicilerden daha fazla eğlendiklerini söylesek yanlış olmaz. Sahneleri sırasında arka ekrana yansıttıkları yazının görselini aşağıya bırakıyorum. Güzel bir saygı sunma biçimi doğrusu. 


Ve blur sahnede. Kalabalık iyice iç içe geçiyor. İngiliz konser izleyicisinin bize pek uymadığını söyleyerek başlıyorum. Çünkü konseri beklerken ve başladığı anlarda saha içinde hayatta kalmaya çalışmak epey zordu. Zira alkolün de verdiği yetkiyle gelen aşırı rahatlıkları etraflarında hiç kimse yokmuşçasına sizi alenen ezerek, iterek, dürterek oldukları yerde duramamaları beni fazlasıyla zorladı. Öyle ki birkaç şarkı sonra o alanda yapamayıp tribün tarafına geçtik. Benim için doğru karardı. 

Blur, henüz yayınlanmamış olan son albümleri The Ballad Of Darren'dan tekli olarak yayınladıkları St.Charles Square ile açılışı yaptılar. Takiben hızla geçmişe döndük. There's no other way, Popscene, Tracy Jacks, Beetlebum, Trimm Trabb, Stereotypes. Liste böyle sürerken bir anda stadyum konserine kadar verdikleri bir dizi konserde çalmadıklarını duyduğum ve bu sebeple stadyumda duymayı beklemediğim Out of Time geldi. Bu şarkının kişisel önemi şöyle; Damon Albarn 2014 yılında Suriye Arap Ulusal Orkestrası ile İstanbul Caz Festivali kapsamında Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda sahneye çıkmış ve tek bir şarkı söylemişti ve bu şarkı benim o zaman kadar kendisinden canlı dinlediğim tek blur şarkısı olarak kalmıştı, Out Of Time. Yıllar sonra bu şekilde yeniden dinlemek muazzam bir mutluluktu. Çoğu festivalde güneşin batışına eşlik eden anlara denk gelmesiyle aklımda kalan bu şarkıyı binlerce insanla birlikte yeniden duymak bendeki yerini sağlamlaştırdı diyebilirim.


Coffee & Tv, Graham Coxon sesini duymamız demek. Ve Graham Coxon ne yapsa severiz diyenler üyelerindenseniz benim gibi bu şarkıyı beklememek mümkün değil. Süt kutuları havaya... Under The Westway hiç aklımda yoktu. Zaten daha sonra basında çıkan haberlerde gördüm ki bu şarkıyı 2014'den beri ilk defa çalmışlar. Yıllar sonra duyduğumuz sürpriz şarkılarında bir diğeri ise Lot 105 - ki bu gerçekten bir sürprizdi işte. Country House'a sıra geldiğinde sahnede bir hareketlilik oldu ve orta boyutta bir çadırı sol tarafa doğru yerleştirdiler. Damon Albarn içine girip küçük şakalar yaptıktan sonra kafasında Sherlock Holmes şapkasıyla çıktı. Bu şarkıdan sonra şapka çıktı ve yerine bir şarkı boyunca çadırda bekleyen Phil Daniels geldi. Bu bildiğiniz üzere Parklife demek. Parklife coşkusundan hiçbir zaman hiçbir şey kaybettirmeyeceğini bir kez daha ispatladı. Tüm bu aksiyonlardan hemen önce End Of The Century çalmaya başlamadan Damon Albarn bulunduğumuz stadyumun duygusal ağırlığına değinerek Freddie Mercury'e alkış yollattı. Advert başladığında ise Damon Albarn mikrofonunu megafonla değiştirdi elbette. Şarkının muazzam yüksekliği bir yana en sonunda Graham Coxon'ın gitarını havaya atıp tuttuğu anı bizzat gören şanslılardanım diyebileceğim artık. Baterist Dave Rowntree dinleyicilerine konser öncesinde bir oyun hazırladı ve bunu Twitter hesabında paylaştı. Stadyumun çeşitli yerlerine bantladığı bagetler onları görmeyi başaranların oldu. Alex James yıllar önce sahnede bırakılmış gibi ağzında sigarası kaldığı yerden devam ediyordu. Bir başka küçük eğlence olarak da konser boyunca görünen tüm prodüksiyon ekibinin beyaz önlüklü olmasıydı. Konser çok titizlik isteyen bir iştir, haklısınız.


This is A Low ile sahneden inen ekip kısa bir aranın ardından bis için geri döndü. Girls & Boys zamanı. Sahnede duran çadırdan Girls & Boys klibinde giydiği üstle çıkan Damon Albarn hem zamanın nasıl geçtiğini hissettirdi hem müzik sevgisinden hiç bir şey eksilmediğini bizlere hatırlattı. Ve acımasız zaman biraz yaşlanma payını da gözümüze soktu tabii. Sonuçta "always should be someone you really love" Hemen peşinden For Tomorrow ve Tender. Niyeyse Tender hiç aklıma getirmediğim bir şarkı. Belki blur ile özdeşleşmeyen bir havası olduğundandır ancak bu konserde kesinlikle olmazsa olmazlardandı. Dinleyiciye mikrofon uzatılan o şarkılar. Tender istenilse sabaha kadar tekrar edilebilir bir şarkı. Yıllar önceki bir konserde yaklaşık on dakika bu şarkının söylendiği bir videoyu izlediğimi hatırlıyorum. O yüzden tahminimden kısa sürdü (sonuçta sabaha kadar vaktimiz vardı bence) Beklendiği üzere London Community Gospel Choir ekibiyle birlikte keyifle sallandık. Şarkıyı bitirmek istemeyen dinleyiciler olarak söylemeye devam ederken Damon Albarn sahnenin önüne gelip gitarını üzerine örtü yapıp uzandı ve ninnisinin bitmesini bekledi. Sonra gülümseyerek güne uyandı. Sonlara doğru geldiğimizdeyse yeni çıkacak olan albümlerinden yayınladıkları bir diğer tekli The Narcissist ile devam ettiler. Son şarkı ise bir blur konseri son şarkı klasiği olan The Universal.

Hislerimin yazıya aktarılmış hali aşağı yukarı böyle. Bugünü hatırladıkça yüzümdeki bitmeyecek olan gülümseme ve kalbimdeki heyecan ise artık hep benimle beraber. Kendi ülkemde 2013 yılında izlemeyi beklerken iptal olan One Love Festival ile yaşadığım hayal kırıklığı ve ondan tam on yıl sonra kendi ülkesinde stadyumda izlediğim Blur. Tüm bu garip duygular için iyi ki müzik var. İyi ki güzel olan şeylerin peşinden gitme, umut ve hayal etme ve asla unutmama duygumuz var.


"Is my terracotta heart breaking?"


Selin


Yorumlar