tarih:
britpop
liam gallagher
madchester
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Nasıl seviyorum belli değil.
Sene 2007. İngiltere
müzik listelerinde dolanıyorum. Patrick Wolf diye biri de Accident & Emergency diye diye listelerde dolanıyor. Çarpıştık
resmen. Elimizdeki kitaplar yerlere düştü. Al sana accident. Steven Patrick
Morrissey ve Patrick Duff’tan sonra üçüncü Patrick vakası olarak müziği
algılayışımı değiştirenlerden oluverdi The
Magic Position albümüyle o dönemde.
Çalmadığı enstruman yok
gibi. Hatta çaldığı iddia edilen bazı enstrumanların (kantele mesela) ne olduğu
hakkında en ufak bir bilgim yoktu, sayesinde öğrendim. İlk olarak çalmayı
istediği enstruman kemanmış. Sonra ukulele, piyano derken hızını alamayıp ne
bulursa çalmış Patrick şekerim. Sadece enstrumantasyon açısından insanı ele
geçiriyor sanıyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü allah vergisi bir ses rengi ve
kıvraklığı var. Karşımızda Rufus
Wainwright gibi biri de yok. Rufus’un ayrı hastasıyız gerçi, o konulara da
geleceğiz, fakat Patrick şekerim, klasik enstrümanlarla elektronik sample’ları
davullarla zillerle ve daha neler nelerle harmanlayıp tamamen kendine has bir
kompozisyonla birleştirip karşımıza leziz şarkılar çıkarıyor (bkz. Oblivion). Müzik tarzları arasına
sıkışıp kısıtlanmayı sevmesek de, tuhaf bir tanımlama Wikipedia’dan geliyor; Patrick
şekerimin müziği elektronik pop ile “baroque chamber music” arasında bir
yerlerde. “Baroque chamber music” üzerine ahkam kesmek ne haddimize,
fakat Patrick şekerimin müziğinden elektronik kısımları çıkarınca bir şeyler
oluşuyor kafamızda (çoktan seçmelide şık elemece).
Oblivion
Multienstrumantalist barok şekerim Patrick 1983 Güney Londra doğumlu. 2003 ve 2012 yılları arasında çıkardığı altı albümü var; Lycanthropy (2003), Wind in the Wires (2005), The Magic Position (2007), The Bachelor (2009), Lupercalia (2011), Sundark and Riverlight (2012). En fazla iki senede bir albüm çıkardığında karşılaştığımız şarkılardan sonra, ola ki yeniden bir albüm çıkarsa bu kadar sene sonra, nelerle karşılaşırız cidden merak içerisindeyim. Umarım görebiliriz, duyabiliriz.
Albüm yapmasa da konser
veriyor neyse ki. İki kez İstanbul’a da geldi. Keşke daha çok gelse. Konserler stand-up
tadında geçiyor, çünkü Patrick şekerimin anlatacak çok hikayesi var. O gün
sokaklarda gördüklerini yaşadıklarını anlatır; mesela demişler ki şortla çıkma
sokağa, o da şort olarak kullanabileceği bir pantolonla çıkmış sahneye, sahnede
şort yaptı pantolonu. Ya da şarkıları kaydederken yaşadıklarını anlatır; The Magic Position şarkısındaki
nakaratta ayağını yere vurarak şarkıya ritm kattığını anlatır ve şarkıyı
sahnede çaldığında hepimizden aynı şeyi yapmamızı ister.
Çok sevdiğin şeyler
hakkında konuşmak ya da yazmak çok zor. Yazıyı The Bachelor albümündeki Hard
Times’taki kemanların düşündürdükleriyle bitireyim. Hani diyorlar ya, Patrick
şekerimin müziği elektronik popla “baroque chamber” arasında bir yerlerde, o
zaman niye Hard Times’ın başındaki yaylıları duyunca Ebru Gündeş girecek şarkıya diye bekliyoruz?
Damaris, Augustine, The Libertine ve Tristan olmadan bu yazı bitemez. Augustine ve Tristan'a özellikle dikkat, en çok dinlediğim şarkılar arasındadırlar :)
Yorumlar
Yorum Gönder