KONSER ARŞİVİ: Liam Gallagher - 14 Ağustos 2018

CAGE THE ELEPHANT: Kafesten Kaçan Fil



Yüzümü batıya döndüm, İngiliz aksanı ile telaffuz edilen kelimeler duyduğuma çok eminim. Bir dönem algıda seçicilik olsa gerek büyük bir iştah ve hevesle duyduğum tüm İngiliz aksanı konuşmalara dikkat kesiliyordum. Doğal olarak müzik de bundan nasibini bolca aldı. Vee sonu sürprizli, duyduklarıma da pek inanmamam gerektiğini hemen tecrübe ediyorum: Amerikan kökenli bir gruptan bahsediyorum bugün. (Ders 1) 

Grup müziği yaparken, blog açarken vs. (mühim konu :) ) dikkat çekici olmak ya da en azından akılda kalmak önemli. Dolayısıyla söz konusu grup isminin de enteresan bir hikayesi var: Bir akşam, canlı performans sonrası grup elemanlarının yanına yanaşan -tahminen akli dengesinin yerinde olmadığı düşünülen- bir izleyici vokal Matt Shultz'un yakasına yapışarak ''you have to cage the elephant'' diyerek evrene mesaj verir gibi bu cümleyi birkaç kez üst üste haykırıyor. Mesajı alan grup elemanları da buna ikna oluyor ve işte karşınızda Cage The Elephant

Öncesinde ''Perfect Confusion'' ve ''New Young Lovers'' gibi isimler de düşünülmüş. O zamanlar lisedeydik diyorlar. Bu makul gerekçeyi kabul ediyoruz.




Genelde gruplar veya müzisyenlerin geçmişine baktığımızda çok alakasız işler yaptıkları klasik hikayeler olarak mutlaka bir yerde karşımıza çıkıyor. Grubun vokali Matt Shultz da bu geleneğin örneklerinden sadece biri. Müzik yapmadan önce tesisatçı olarak çalışan Shultz, eğer işi bırakmasaydım burada sıkışıp kalacaktım ve bundan ayrılmam gerektiğini düşündüm diyor. (Ders 2) 

Gerçekten de bir şeyi tam olarak bitirmeden yenisine geçilmiyor sanki. Grup da buradan yola çıkarak müzik dünyasında kendi alanlarını yaratmak adına harekete geçiyor.

İlk turlarına Queens of the Stone Age'in desteği ile Kanada'da çıkıyorlar. Sonra Londra'ya da taşınıyor ve kendi isimleri ile ilk albümleri 2008'de yayınlanıyor. İlk albüm ile sağlam çıkış yapmak hem zor hem de pek önemlidir. Duyulmalarına sebep olan ''Ain't No Rest for the Wicked'' de işte bu albümde yer alıyor. Bilgisayar oyunu tutkunlarının yakından bildiği üzere Borderlands isimli oyunda da şarkı kullanılıyor ve pastada hatrı sayılır bir pay sahibi oluyorlar.

İkinci albüm Thank You, Happy Birthday ile başarılar kaldığı yerden devam ediyor. Hatta 2011 Ekim ayında grubun Foo Fighters ile verdiği turda baterist Jared Champion sağlıkla ilgili bazı sorunlar yaşıyor. Bir süre Dave Grohl gruba bateride geçici olarak eşlik de ediyor.

Üçüncü albüm Melophobia döneminde gruptaki ilk ve tek ayrılık yaşanıyor. Gitarist Lincoln Parish asıl tutkusunun peşinden gideceğini ve her şeyden önce prodüktör olmak istediğini söyleyerek gruptan ayrılıyor. (Ders 3 - Küçük dersler alınmaya devam ediliyor değil mi?)

O zamana kadar birlikte turneye çıktıkları The Black Keys'den tanıdığımız Dan Auerbach  prodüktörlüğünde sonraki albüm olan Tell Me I'm Pretty'yi kaydediyorlar ve ilk Grammy ödüllerini de böylece kazanıyorlar. Bir de yetmez iki tane diyerek de son albümleri olan Social Cues ile bir Grammy daha vitrinde yerini alıyor. (Vitrin değildir o, olsun.)




Ben ise ''Ain't No Rest for the Wicked'' ile birçoğumuz gibi kendilerine vuruldum. Şarkılardaki ''storyteller'' hâli her zaman beni bir şekilde içine hapseder, bazen hikayenin sadece dinleyicisi bazen de herhangi bir karakteri olmayı bir görev edinirim kendime. Şarkı oldukça gerçekleri anlatsa da ben bir dönem bu şarkı ile hayaller denizinde yüzdüğümü açıkça ifade edebilirim. 

Peki biz nereden başlayalım diyenler için dev hizmet: Cigarette Daydreams, Trouble, How Are You True, Black Madonna, Come A Little Closer, Too Late to Say Goodbye, Cold Cold Cold'u da seveceksiniz. Ayrıca yine son albümde Beck ile seslendirdikleri Night Running de bonus olsun. Hemen aşağıya da şenlikli bir canlı performans videosunu bırakıyorum.



Cage The Elephant & Beck - Night Running (Live Alabama, 2019)


Son söz: Siz yine de filleri kafese sokmaya çalışmayın. 


F. Zeynep

Yorumlar