KONSER ARŞİVİ: Liam Gallagher - 14 Ağustos 2018

SLOWDIVE: Hayaletin Ruhudur Aramızda Dolaşan





Tuhaftır. Kişisel olarak kaçmaya çalıştığımız, iç dünyamızda yok saydığımız hislerimizin yansımasını bulduğumuz şarkılara, seslere sarılmamız neresinden bakarsanız bakın tuhaftır. Bu yazının konusu Slowdive.

Dünyanın en hüzünlü şarkıları sıralaması yapsam -ki zaman zaman aklımda güncellediğim bir listem mevcut- ilk onda yerini alacak olan bir şarkıdır "Catch The Breeze" Adım adım çeker hayallerin sonundaki durağa, yarattığı tüm atmosferle her şey olur, mümkündür der. Gece yarısı değil de sabaha karşı gökyüzüsünün esintilerini de alır öyle açılır denize. Bu şarkının bulunduğu ilk albümleri Just For A Day'in tamamında görülen şey de aynıdır aslında. 

"Feels like all the days are gone, Just catch the breeze"

1991 çıkışlı ilk albümlerinde dönemin çok sevdiğimiz britpop rüzgarına rağmen kendilerini tanıtmayı başarmış ve ilk albümle dikkatleri çekmişlerdi. Ama olaylar çok da iyi ilerlemiş denemez ki bazı talihsiz tanıtım seçimleri ve halihazırda uçup giden brit rüzgarından olsa gerek sevmekle eleştirmek arası bir yerlerde savrulup durmuşlar. Bir klasik olarak grup içindeki uyuşmazlıklar değişen grup üyeleri olmasına rağmen ikinci albüm çok da ara vermeden 1993 yılında geliyor. Souvlaki adlı albümle beraber iyi kötü eleştireler dengesi yerini kötü yorumlara bırakıyor. Post - punk türünün hayali sularında yüzen Slowdive aslında bu ikinci albümle tarzını koruyup, türünün iyi örneklerini bizlere sunmaya devam etse de(bknz: Alison, Sing, Here She Comes, Dagger, Country Rain, So Tired)



(Slowdive - Alison, live at Garage,London 2017)

Brit müziğin alıp başını gittiği, tozu dumana kattığı zamanlarda bu türün bence en iyisi olan Blur ile birlikte o dönem turneye çıkmış da olsa grubun müzik sektöründe yarattığı havayı toparlamaya yetmemiş gibi duruyor. Aslında Blur'ün 1999 yılında çıkan 13 adlı albümündeki Caramel şarkısı, Slowdive müziğinin bu şarkının tüm albüme yayılmış hali gibi gelir bana hep. Yani döneminden gözüktüğü kadar da kopuk ve manasız bulunmasına hiç anlam veremeyerek dönemin önemli İngiliz müzik eleştirmenlerine bir ayıp etmişsiniz Slowdive'a demek istiyorum. (1993 yılına seslendim şu an)



(Slowdive - Catch The Breeze,live 1991)

Slowdive'a dönecek olursak tüm bu eleştiriler devam ederken üçüncü albümleri Pygmalion 1995 yılında çıkıyor. Sanki biraz daha temizleşen ama sabaha karşı dinlensin havasını yine de elden bırakmayan şarkılarla tekrar bir araya gelmeden önceki son albümlerini çıkartmış oluyorlar böylece. Üstelik açılışta evet hâlâ böyleyiz dercesine 10dklık bir parçayla (bknz: Rutti)



Uzun bir süre grubun müzik yolcuğunun bu şekilde bittiğini düşünüp uykusuz,iç sıkılmalı akşamlarımıza dahil ettiğimiz zamanlarda bırakmışken, 2014 yılında tekrar birleşiyorlar ve hatta ondan bir yıl sonra İstanbul'a da uğrayıp konser veriyorlar. (buraya bir iç çekiş daha, acaba daha önemli ne işimiz vardı da gitmedik, umarım değmiştir diyoruz) 2017 yılında da şimdilik son albümleri olan kendi adlarının taşıyan bir albüm çıkarıyorlar. 

2020'nin ruhu için bir ilaç olmasa da bir gereklilik,bir dost olan seslerini esirgemeyecek gibi duran gruptan yeni albüm haberleri dolaşmaya başlamış bile. Ne diyeyim tüm sabaha karşı gri gökyüzümüz ve onların arasından sızan gökdelenlerle buradayız, her zaman bekleriz.

"Sing were the other boys can watch you dance"


Selin 

Yorumlar