KONSER ARŞİVİ: Liam Gallagher - 14 Ağustos 2018

GEVENDE: Hiç Var Olmamış Sözler ve Hep Orada Olan Duygular


Bu yazıyı yazmayı uzun zamandır bekletiyordum. Çok sevdiklerimizle ilgili konuşmak ya da yazmak hep daha zordur. Anlatmaya yeltenince de aslında sadece çok da ifade edilemeyecek olan hislerle çevrili olduğumuzu görürüz. İşte böyle düşüncelerin zihnimde gezinip durmasına vesile olan gruplardan birini sonunda bugün yazıyorum, Gevende.

Gevende ile olan tanışmamı kısaca anlatarak başlayayım ki sözü hemen şarkılarına getirebileyim. Yine bu yıllardan biraz uzaklaşıyoruz. 2009 yılında çok sevdiğim bir arkadaşımın bana msn'den gönderdiği bir adet Gevende şarkısı ile başlıyor hikâye. (yanlış okumadınız msn dedim evet) 

2006 yılında çıkan ilk albümleri Ev'den Çelik Çomak şarkısını duymamla beraber yaşadığım heyecanı hâlâ hatırlıyorum. Benim için bir örneğini daha duymadığım -ki bugün hâlâ var demek mümkün değil sanki- çok yeni, eğlenceli ve kesinlikle merak uyandırıcı melodilerle tanıştım. Ev albümünden bir şarkıyı duyup kalanını dinlememek gibi bir seçenek söz konusu değildir. (burada hemen iddialı, taraflı çıkışlarımı da yapayım) Dolayısıyla hemen bulabildiğim mecralardan diğer şarkılarını da dinlemeyi ve mp3'üme indirmeyi de ihmal etmedim. O zamandan sonra okul yollarındaki uzun otobüs yolculuklarımda sıklıkla sesleri bana eşlik eden isimlerden oldular.



Ev albümünün hissiyatı aslında çok inişli çıkışlı. Bu haliyle "bir adada kalsanız ve tek bir albüm seçecek olsanız" türü anket sorularında verilebilecek iyi cevaplardan biri gibi duruyorlar. Çünkü Çelik Çomak ile başlayan yolculuk Nem, Nayu gibi içimize işlemesi muhtemel tonlarda devam ederken bir ara yönünü tekrar hareketlendirip Okyanus Düğünü, Sermest, Anonim gibi şarkılara dönüşüyor. Kapanışında da yine başladığı gibi sanki çocuk bizlere uzatılmış hissi veren bir Şeker ile bitiyor. Böylece her hissimize eşlik edebilecek dopdolu bir albümümüz oluyor.



(Gevende - Anonim, 2009,live at Babylon)

Bir süre nasıl, ne zaman, nerede dinleyebilirim gibi sorularla kıvrandıktan sonra imdadıma Hayal Kahvesi yetişti. 2010 yılında 18 yaşında ilk defa Hayal Kahvesi'ne adımımı Gevende dinlemek için attım. (bana sorarsanız baya iyi bir başlangıçtır bu, şanstır adeta)

 


(Maalesef ki o zamanlarda teknolojinin kısıtlı imkanları yüzünden elimde sadece biraz bulanık bir fotoğraf ve o yıllardan adet edindiğim bilet saklama huyum sayesinde kalmış olan bu bilet mevcut.)

Hatıralar ve arşiv geçidi blogumuza Gevende'yi anlatma hevesimin artma sebebi de ikinci albümleri Sen Balık Değilsin Ki'nin çıkalı tam 10 yıl olmuş olması. 2011 yılında hızla artan Gevende sevgimi ikiye katlayan bu şahane albüme bugünümüzden bakmak grup üyeleri için de biz dinleyicileri için de bambaşka bir his olsa gerek. Bir konser haberi duymanın anlamının bu derece başkalaştığı şu zamanlarda hele ki canlı canlı dinleyebilme ihtimali bir süre daha uzak bir ihtimal gibiyken. Ben yine bugünlerden hızla kaçarak albümün çıktığı zamana gidiyorum.

Kelimenin tam anlamıyla koşa koşa gidip aldığım cd'yi, sonra hemen müzik setine takıp dinlemeye başlamamı, albüm kapağının güzelliğini ve duyduğum her notaya, kendi anlamlandırdığım o kıvrılan, incelen sesi nasıl sevdiğimi yazarken tekrar hatırladım. Akvaryum, Sanki, Beboyi Yerki, Sustum gibi şarkılarıyla çoğunluğu ilk albüme oranla biraz daha karanlık atmosferli gibi ama her zaman Gevende'nin müziğinin zenginliğini sonsuz bir beslenebilirliğe olan açıklığını da anlatmaya yetiyor.



(Gevende - Esinti,live-Babylon 2009)

Aradan biraz daha zaman ve gidilen pek çok başka konser anlarından sonra -mesela 2012 yılındaki bir Karga konserinde grup sahnede yerini aldıktan ve ilk şarkıyı çaldıktan sonra hâlâ herkes Gevende etkisiyle yerden kalkmamışken grubun sesi Ahmet Kenan Bilgiç'in "ayağa kalksanız aslında" demesiyle hepimizin bir büyüden uyanır gibi toparlanması anını hatırladıkça mutlu oluyorum- şimdilik son albüm gibi gözüken 2017 çıkışlı Kırınardı'na geliyoruz. 

Bu albümün diğer albümlerden en net farkı Ağlaya Ağlaya şarkısı olsa gerek. Sebebi belli, aşina olduğumuz anladığımızı düşündüğümüz kelimelerle de dinleyenlerini alıp kendi hayallerinde süzülmelerini sağlatabilmiş bir şarkı. Yoksa Sessiz Gibi Bir Yer, Vertigo, Tophane'de Güneşli Günler şarkılarının tadı benim için hep bir adım önde.(Vertigo'yu alarm sesim yapmış olmam adlı üzücü gerçekçilik. Bir dönem de telefonumun zil sesi ilk albümdeki Sermest şarkıydı. Sevince insanın ne yapacağını bilemeyip abartmasına güzel örnekler sanki diyerek kendimi avutayım bari)

En son izleyebildiğim 6 Temmuz 2017'deki Gece Gezmesi kapsamında gerçekleşen Moda Sahnesi konserleriyle de kapanışı yapayım. Bu görüntülere baktıkça konser hasretiyle dolmamak elimde değil.(Bu satırları yazarken hüzünler başıma vuruyordu) 



(Gevende - Domino, Moda Sahnesi,6 temmuz 2017 )


Yazıyı bitirirken grup üyelerinin ayrı ayrı pek güzel olan işlerini de anmadan geçemeyeceğim. Gökçe Gürçay'ın müzikal çalışmaları, Serkan Emre Çiftçi'nin 2020'de çıkan Ekim albümü dinlemeye değer işlerinden bazıları.

Bir diğer solo çalışmada grubun sesi Ahmet Kenan Bilgiç'in şarkıları. 2019 yılında çıkan, eşlik edenlerinin bol olduğu reggae esintili "Şey Şey Şey" solo kariyerinin -soundtrack işleri hariç tabii- nadide örneklerinden biri bana kalırsa. Neden diyen olursa da şarkının çıktığı Lu Records'un instagram hesabında Zanzibar sahillerindeki ilk kayıt edildiği anlarının olduğu videoyu bir görsün ve içi açılsın derim. Bir diğeri de 2020 pandemisinde gerçek bir nefes aldıran "düğümdüğüm" şarkısı. Bu buruk ama güzelim hisleri içimize dolduran şarkının albüm kapağında ben ve benim gibi Ahmet Kenan Bilgiç'in müziği seven yaklaşık 150 kişinin baktığı 150 gökyüzü var. Bu detayla da kıyısından köşesinden bir parçası olduğum bu şarkının yeri hep çok özel kalacak.



Gelecek zamanların belirsizliğinde, geçmiş güzel zamanların hatıralarında ilerlediğimiz şu günlerde sabırla bu anılarıma yenilerini eklemeyi bekliyorum. Bu müziğin Esintisi hep sürsün içimizde diyerek bitiriyorum.


Selin


Yorumlar